21 Mayıs 2013 Salı

Balkon

Akşam karanlığında, boş bir kibrit kutusu gibi.

...ve aylardır boş beleş yerinde duran havuz: nihayet dolmuş.

Balkon desen..o başka seviye.

Akşam karanlığında, boş beleş yerinde...

Ve yüksekliği balkonun, aylardır.

Oysa rengarenk motiflerle bezeli kanatlarını çırparak havalanan, lakin organize bir hareket olarak tanımlanması pek de olası olmayan.. en azından böyle bir his oluşturmayan,  kelebekler.. Çok değildi. Ama balkon ve yüksekliği.. Hepi topu dört beş...Farklı istikametlere yönelirken görünmez duvarlara çarpıp sekercesine uyandırdıkları kırınımlar, ve sanki birbirleriyle yarışır gibi.. uçuştular.

Kıvrım demek doğru olmaz..

Zig-zag yetersiz kalır, söylemekten imtina etmek lazım.

Bellek alt kırınımlarla dolu olsa da.. Çağrışım onun üstü. Serçenin gagasıyla yuvaya taşıdığı, her bir yeni kıymık..Yapı.

Kelebek yoktu.

Lakin her kelebek, suyun üstünde sekip nihayetinde batan taşlar gibi yassı, havalandı.

Uçup gittiler, izleri anımsayışıydı farklı uzaklıkların.

Ve balkon yeterince.. ya da eyvallah..yüksekti olması gerektiği kadar.

-Yerden mi abi?

-Yok.. Su'dan

-Yüzmek mi diyorsun yoksa?

-Yüzmek?!! Deget allahınıseversen, esamesi bile okunmaz, bahanesi bile sayılmaz, hoşluğu veren sadece suyu görmekti belki.

Ama yine de..

Alacanın da ötesinde bir karanlıkta, balkonun su'dan yüksekliğiyle kısmen tepeden sayılabilecek ve bir bakışta içini doldurduğu nesnenin mermer taşlarla örülmüş kenarlarından birine yakın bir mesafede kıpraşan, minik ve ritmik bir dalgalanışı farkedilmek için..Gerekli olan şey ışıktı ve o da vardı.

Bahçe lambalarına neden karpuz denildiğini anlamak zor değil,  ama her seferinde gülmekten alıkoymam kendimi.

Neyse ama, mevzu başka;

Karpuzdan yansıyan ışığın suyla buluştuğu bileşkede titreşip duran bir hat.. örümcek ağının sudaki aksi mi desem.. bitmek ve durmak istemeyen bir model.. çizgi.


Milimetereden fazla, santimden ufak.

Halkalar.. lanmalar..

İn aşağıya.

İnmeden duramadım.

Önce limon ağacından bir yaprak kopardım.


Ve normalde ellemeye irkileceğim o yorgun böceği.. Yaprağın üzerine alıp sudan çıkardım. Sonra bahçenin taşlık, çimenlik bir kenarına bıraktım. Hatta.. O an dibimde biten meraklı kediciğin bahtsız oyuncağı olmasın diye ıslak ıslak..

Arada bi atraksiyon yapıp kediyi mama bahanesiyle mekandan uzaklaştırdım..

Eve geldim. Zaten dışarı terlikle çıkmıştım. Bir kaç böcek fotoğrafı aradım... Mesela işte, buna benzer bişeydi...

Sonra oturup,  Godot'u beklerken'i anımsadım.

Şapkam olsa sabaha kadar çıkarıp içine bakabilir.. ya da içinde birşey var mı diye tepesine vurabilirdim.






3 Mayıs 2013 Cuma

03/05/1985 Cuma

28 yıl önce bugün.

:)

Yatılı okulda tuttuğum hatıra defterime şöyle yazmışım;

..Bugün benim için çok iyi bir gündü.

Çünkü pazartesiden beri beklediğimiz yazılılarımız belli oldu. Ben 72 puanla 7 aldım. Bu nota çok sevindim. Hemen anneme ve babama bir mektup yazıp haberi müjdeledim. Aslında benim amacım 8 almaktı ama 7 geldi. Bu defa gelmezse inşallah gelecek ve son yazılımızdan allahın yardımıyla 8 alırım.

Ayrıca bugün ingilizceden yazılı olduk. Çok iyi geçti, inşallah 8 gelir. Eğer 8 gelirse 8 rekat namaz kılacağım.

Öğleden sonra türkçe dersinde çok kötü bir not aldım. Çünkü öyle arası arkadaşlarla oynarken, kafamı kapıya vurmuştum. Bu nedenle hem kafam ağrıyordu, hem de hiç ders çalışamamıştım. Bu kötü nottan dolayı bayrak töreninde ağladım.

Okulumuza 80 kişilik bir kafile geldiği için biz yine ayrı bir koğuşta yatmak zorunda kaldık. Akşam televizyon izlemeden erkenden yatakhaneye geldik. Zevkli ve eğlenceli geçen bir yastık savaşından sonra ışığı kapatıp uyuduk.

Neşeli bir şekilde bir gün daha nihayetleniyordu..

Konya, 03/05/1985 Cuma

:)

Not 1: fırsat buldukça fotoğraflar ve minik yorumlar ekleyeceğim:)

Bu arada;

Deutsche Übersetzung für die Türkisch-Taubstummen (Türkçe engelliler için almanca:)

Heut war es für mich ein ganz guter Tag, weil unsere Prüfungsergebnisse, auf die wir seit Montag gewartet haben, gekommen sind. Ich hab eine 7 bekommen, mit 72 Punkten. Darüber freute ich mich sehr. Sofort schrieb ich meinen Eltern einen Brief mit dieser frohen Botschaft. Mein Ziel war es eigentlich eine 8 bei dieser Prüfung zu erreichen, aber es ist eine 7 geworden. Vielleicht hat es dieses Mal  nicht geklappt, wie ich's mir gewünscht habe, aber hoffentlich bei der nächsten und letzten Prüfung, auch mit Gottes Hilfe, würde ich eine 8 bekommen.

Ausserdem hatten wir heut in Englisch eine Prüfung. Es lief ganz gut. Hoffentlich würde es eine 8. Bekäme ich eine 8, dann würde ich 8 rekat namaz* beten (bunun tam tercümesi yok:)

Am Nachmittag hab ich im Türkischunterricht eine sehr schlechte Note bekommen. Denn als ich in der  Mittagspause mit meinen Freunden spielte, schlug ich meinen Kopf an der Tür an. Deswegen tat mein Kopf sehr weh, und sowieso hatte ich kein Türkisch geübt. Wegen dieser schlechten Note, weinte ich nachher während Flaggenzeremonie.

Da eine Gruppe von 80 Personen in unsere Schule zum Übernachten gekommen war, mussten wir wieder in einem anderen Zimmer schlafen (leider). Am Abend sind wir direkt in den Schlafsaal ohne Fernsehen gegangen. Nach einer lustigen und spassigen Kissenschlacht löschten wir das Licht und gingen schlafen.

So endete der Tag doch noch auf eine glückliche und frohe Weise...

Konya, den 3. Mai 1985, Freitag

Not2: Defterin en arka sayfasına şöyle bir not düşmüşüm:

Bu defteri (günlük tuttuğum defteri) orta 1. sınıfta 24.10.1985 tarihinde Din dersinde meşgul olurken öğretmenimiz Mehmet Rahim Nuzumlalı'ya kaptırdım. 804 gün sonra, 6 ocak 1988 tarihinde mahkumiyeti bitti ve geri aldım. Tebrikler arkadaşım, çok iyiydin. Rica ederim.

Zıpırlık 1988 gibi başlamış sanırsam:)


1 Mayıs 2013 Çarşamba

Yarıçapın Etrafında; De Facto


Söz dizimleri, yay veya burgu benzeri nesnelerin esnekliğini çağrıştıran bir dil matematiği ve okuyucuya okuması için emanet edilmiş ama aslında emanetin doğru kelime olmadığı bir yer (boşluk)

-Öhm, bir sonraki cümleye geçmeden önce nerde saklandığını bilemeyeceğiniz ve belki başka cümleler arasında da bulup doldurmanız gereken boşluklar olabilir (1)

Bir tavsiye almam mümkün mü?

-Elbette.. Başkalarını ilgilendirmeyeceğini en baştan kabul edebileceğiniz bir içgörüyle başlayabilirsiniz örneğin..

(..Ki bu, yanlış bir kavşakta trafik lambasının sarısını sanki yıllardır aramızda yaşayıp bizleri tanımaya çalışan dünya dışı bir varlık gibi yorumlama ihtimalini bile içerir.)

Bir filmde görmüştüm, çok haklısınız..

-Yirmi yıldır bu gezegendesin, az daha ölüyorduk hala öğrenemedin mi hangi rengin ne demek olduğunu?

Öğrendim, Kırmızıda Dur, Yeşilde geç.

-Peki ya sarı?!

-Çok hızlı geç!

...Arada boşluk bıraktınız mı yine?

Bilmiyorum..

Ama hazır renklerden başlamışken... Yok yok.. o daha sonra.. daha başka birşey var önce.

Nedir?

-Şu "de"ler..

Hani şu ayrı yazılan ve eş zamanlı bir nesneyi diğer bir başka nesneyle aynı fiilin aktifine dahil eden "de" ler.. (2)

Aktif, inaktif, muhasebeci gibi konuşmanıza gerek yok, sadede gelin ve ne söylemek istediğinizi söyleyin lütfen? (3)

Bazen hiç kullanmasanız daha iyi, bütün matematiğini alt üst ediyorsunuz cümlenin....

Olabilir, ama en azından "renkli" değilim.

Renkli derken?

-Hayır, hayır.. trafik ışıklarından bahsetmiyorum bu kez.. Ama bilirsiniz işte, bir nesne ve bir renk.. (4)

Aaaa!

-Hiç sevmem naçizane, hatta bazen acırım..

Anlatılacak olanın olmadığı bir momentte, kalem sahibinin inatçı telaşıyla devirdiği köyleri hatırlatır bana.

?

Aslında devrilen köye üzülmem ama o köyü nereleriyle devirdikleri halk deyimlerinde sıkça kullanılır, wikipedi'de bulamayacağınızı düşündüğüm için ayrıca açmaya gerek görmediğim bir parentezin Janus'u andıran iki yüzü arasında izahat etme yolunu tercih etttim.. (yoksa, başına bir "ve" ekleyip "arasında"dan sonra kullansam daha mı iyi olurdu acaba ayrıca'yı?)

..Neyse, tavsiye ettiğiniz tuzağa düşmeyeceğim ve içgörüm!ün diğerlerini hiç ilgilendirmeyeceği kabulünden hareketle şimdilik bu konuyu kapatmakta bir sakınca görmüyorum (5)

Lakin bakın, hala hiç bir "renk" kullanmadım!

-Evet ama, nasıl değil?

-Mesela.. Turuncu bir kirpi, mor bir kavunu yedi... Yemeseydi, lavivert bir hançer  hüznümün sarısını delebilirdi!

Hmmm...

-Acıyorum gerçekten.. Gerek yok yani böyle şeylere...

Varsa da bi tane yeter.

Ahmet Arif'e (ya da Attila İlhan'a) mi geldi sanki konu?

Hayır, Uğur Işılak'a..

Anladım.. yine bir boşluk oluştu sanki, şu son cümleler arasında.

-İşiniz ne efenim, okuyucu olan sizsiniz: doldurun.

Teşekkür ederim.

EK 1: 29.03.2013 saat 23:31

Bir iki kelimeyi, cümlü içi dizilimi ve parantezlerin içiyle arayüzü arasındakileri up-date ettiydim az önce. (Farkedilmiş demiştim o zaman)

Öte yandan;

Sonsuz telefon trafiği ve medical cost kontrollü hasta dosyalarının aritmik sürekliliğiyle bölünen şu kesirli zaman ve zamane ziyaretler de olmasa.. Bir kaç paragrafa bir kaç dakikadan fazla bükülebilmek hoş olabilirdi belki, daha çok veya daha az.

Ama böylesi de değil çok kötü.

EK 2: 29.03.2013 saat 23:31 ve 45 saniye sonra:

Ve sanki yine yaptım.

O taş orda olmamış yerine rengi başka.. masanın önünden geçerken mutlu huzursuz bir başka çarpma.

Ve yerini değiştirdiklerimin sesini de ekleyebilmek isterdim ayrıca.

-Tıağçç!

:)

Siz de deneyebilirsiniz, başka örnekler üzerinde.

Deniyorum zaten.. üç adet bozuk parayı avucumun içine alıp dört beş santim yukarı doğru hafifçe fırlatıyor ve sonra seri bir hareketle havada tekrar yakalayıp sertçe kapatıyorum elimi... O an üç adet metal parça birbirine çarparak sönümleniyor veeee... bzzzrttt ile trapp! karışımı bir sesin  metalik versiyonu sayılabilecek bir ton çıkıyor...

-Nasıl bir kelimeyle ifade edebilirim bunu?

-İnan bilmiyorum, düşünmem lazım.

EK 3: 01.05.2013

1'den 5'e kadar numaralandırılmış, bazı cümleler?

Marsseh'in yazılarına okudukça, "bilinçsiz bir taklit" hissi uyandırdılar bende.

İtiraf etmeden geçmek istemedim.

Ve kaç adet tıağçç ettiğini sayamasam da... a l'ombre de rayon > de rayon du cercle > im Schatten des r >... vs, vs derken... Nihayetinde özür olarak "Um den r" yi ekliyorum.


Aslında yerböcek X için eklemek istemiştim ama, blogda yorumlara vidyo veya resim eklenemiyor maalesef.