7 Eylül 2016 Çarşamba

cccp/ urss/ sscb/ spor/ etik/ vesaire

Şu soğuk savaş dönemine ait "bilindik" gerilimleri bir kenara bırakırsak.. Hani işte, nükleer silah sistemleri, kıtalar arası füzeler, uzay yarışı, kıyamet senaryoları, vesaire... Yine de geriye kalan bir hayli "şey" var.

Şey diyorum, çünkü bunca şeyi nası şaapmak lazım.. gerçekten bilemiyorum.

Spor mesela, özellikle takım oyunları..

Malum, birbirinden farklı formalarla sahaya çıkan çoğul sayıda insan, ve bi de olmazsa olmaz hakemlik müessesesi  filan.

Herşeyden önce, formalara göz atmak faydalı olabilir kanaatimce.

Mesela, varsa birinin üzerinde maazallah orak-çekiç neyim, himineşşeytanirraciiğğm !

-Bastın mı lan deklanşöre?
-Bastım abi ,dinime imanıma!

Negatife yansıyan manzara;

Hakimden türe(til) miş hakem'in , cerahat görmüş cerraha (Hekim'e) evrildiği bir muamma..

Abse var ve boşaltılmak lazım ! İllaaa :)


İşte tam da bu velosite içinde S.S.C.B ( veyahut o zamanlar hangi dile tekabül ettiğini pek de bilemediğimiz haliyle U.R.S.S veya C.C.C.P ) abse-irin karışımı bi antiteyle  yer kaplardı sahada.

Benzetmek gerekirse; En talihsiz "hasta", dezenfeksiyon manyağı hakem ( pardon"hekim") karşısında.

Sürekli  neşter, sürekli kan, sadistçe pansuman.

Ama biz sevmiştik  bi kere..

Herşeye ve zamana inat, daha güzel bir dünyanın taraftarı olmak duygusuyla yüreğimizi kıpraştıran, gölgesi ince bir hayal.. Düş ve mekan.. Gerisi yalan.

Başkaları da vardı gerçi, sevdiklerimiz arasında.

Mesela Vietnam ( lakin nedense pek görünmezdi çoğu zaman)

Çin desen, veyahut Küba.. onlar da bazı bazı, seyrek bi endam.

Diğerleri?

Yugoslavı, polonyası, çekoslavakı.. (Eh işte ara sıra..)


Ama C.C.C.P ayrı bişeydi vesselam.

Kırmızı mı çekerdi, ekim devrimi veya komşuluk şeysiyle miydi.. bilemem.

Binaenaleyh; spor tarihi böyle bi hekim- hasta ilişkisi (başrol)  ve gözlemci/ taraftar (gönül) meselesi  yaşadı bi 60-70 yıl kadar.

Hikaye 2. büyük savaşın ardından başladı.

Sanırım 60'lı yıllardı.

Halit Kıvanç'ın anlatımıyla, teee karşı kale arkasında ve en yukarda oturan seyiricinin bile gördüğü şeyi... görmedi hekim ve/ama  bistüri sallar gibi işaret etti santrayı. Neşter atılmış, işlem tamamlanmıştı.

Tamı tamına 55 cm avuta çıkmış bir topla gol yiyen ilk takımdır Sovyetler, kimse de o günden bugüne bu rekoru kıramadı.

Ayrıca -yeri gelmişken söylemek lazım- tarihin "en şerefsiz gol"ü de yine bu takıma atıldı.

Salvador Allende'yi başbakanlık binasında bombalayarak öldüren ve askeri darbe ile iktidara gelen Pinochet hükümeti,  Şili ulusal takımının 1974 dünya kupası elemelerinde Sovyetlerle oynacağı maç için, Santiago stadyumunda karar kıldı.

Hani şu binlerce insanın içine doldurulup, Victor Jara ve daha yüzlercesinin kafası ezilerek, kurşuna dizilerek, işkenceyle katledildiği stadyum..

Sovyetler, maçı bu stadyumda oynamayı  reddetti.

Bir başka spor sahası, pektabi mümkün olabilirdi.

Ama olmadı.

FIFA denetçi yolladı.

Daha bir kaç ay öncesinde binlerce insanın kanı ve canıyla sulanmış o mekanda, Stad'ın güvenli, tribünlerin rahat, ve zeminin futbol oynamaya müsait olduğu.. filan raporlandı....

!

Sonuçta, rahatça yenebilecekleri bir rakip de olsa karşılarında, ve dünya kupasına katılama fırsatını kaybetmek pahasına, Sovyetler maça çıkmadı.

Peki Şili ne yaptı?

Çıktı..

Hem de tek başına. (Şaka değil, sahada bir tek Şili takımı vardı)

Sonra hakem düdüğü çaldı, Şili'li oyuncular maça başladı..

Ve karşılarında herhangi bir rakibin bulunmadığı o bomboş sahada harbi harbi atağa kalkıp, "bak nasıl koyduk" çağrışımı yapan bir vuruşla ( nam-ı diğer: abanma ) "gol" bile attı !

İşte o gün, Pinochet ve askeri rejimin elit(!) davetlileriyle birlikte binlerce insanın doldurduğu Santiago stadyumu, böyle şerefsiz bir gol ve sevince nail oldu.

Her ne kadar aynı Şili'li oyuncular, sahada fiziken olmayan hayalet bir rakibe karşı böylesi bir  gol atmış olsalar ve hemen akabinde  aynı abartılı iştahla topu santraya bizzat kendi elleriyle taşıyıp bir ikinci ya da üçüncü gol hayaline kapılsalar da...Lakin bi sorun vardı.

Atılan golden sonra , kurallar gereği oyuna karşı takımın başlaması gerekiyordu.

Gel gör ki sahada başka takım olmayınca, maç da bu skorla noktalandı.



1980'lerde de aynıydı..

Bu hasta-hekim ilişkisi hep devam etti.

82 ispanya dünya kupasında, Brezilya'ya atılan nizami gol, yan hakemin ( pardon hekim'in) tereddütsüz bayrağıyla iptal olundu. Hani hakem/ hekim geyip geçme.. Öyle bir vücut dili ve sallayışı vardı ki adamın bayrağı, zannedersin Roma'yı yangından kurtardı. Aynı hekim aynı maçta Brezilya!lı defans oyuncusunun ceza alanı içinde smaç yaptığı topu da görmedi elbette :)


86 da bu kez Amerikalı bi cerrah sahne aldı.

Belçika 10 metre ofsattan gol attı, herifin kılı bile kıpırdamadı.

90'da Maradona, kaleci misali eliyle çizgiden top çıkardı, yine bişey olmadı. Normaldi yani, hekim reçeteyi o anda yazdı.

Ceza alanının 2 metre dışında penaltı mı olurdu ? Olurdu olur, bekleme yapma devam..

:)

Ha şimdi bunların hepsini el birliğiyle şaaptınız da  tıngır-mıngır, ne oldu sonuçta?

(Bizde de vardı bi Fenerli topçu böyle.  İşçi partili Kemalettin Şentürk misal... Sen misin kızıllık yapan, al sana kırmızı, al sana kırmızı.!. Garibim Kemo.. üç-dört maçta bir düzenli olarak şutlanırdı saha dışına .. Hatta hakemin biri  itiraf bile etmişti yıllar sonra, ayan beyan.. gıcık oluyodum inan.. kanıma dokunuyodu, bazen kart göstermek için tahrik bile ediyodum filan..)

Hay maaşallaaahhh..

Ama dedik ya.. ne kaldı geriye sahi?

Hani ne biliim, götünüz arşa filan mı değdi yoksa?

Boş küme..

Oysa tüm bu "alerjik" hadiselerin ardından, çalınan emek, gaspedilen ter ve onca çabaya rağmen... ve belki de  kaleşnikof'u andıran takımıyla 1986 dünya kupasını kazanacakken böylesi suikastlere  uğramış o adam ( Valery Lobanovski) ağzını bile açmamıştı çoğu zaman.

Ta ki, onun da sabrı 1990'larda tükenene ve geleneksel sovyet terbiyesinin dışına çıkıp Maradona'nın bak ben de voleybol oynayabiliyorum dercesine elle çevirdiği pozisyonda bile kör numarası yapan FİFA'yı, haysiyetsizlik ve şerefsizlikle suçlayana kadar.

Neyse..Zaten bunu dedi diye hiçbişeycik olmadı. Kimse de üstüne alınmadı.

Bizim belleğimizde ise, sevgimiz neşe ve hüzünle başbaşa kaldı.

Günah çıkaranlarsa başkalarıydı.

Tıpkı yıllar sonra oturduğu UEFA koltuğunda ( oradan da yolsuzluk sebebiyle atıldı ya) çok muhterem Michael Platini hazretleri ve yine bir başka Fransız olan hakem Voutrox sallalahü-aleyyüm-vesselem'in de ifade ettiği gibi; Batılı hakemlerin uluslararası müsabakalarda Sovyetler Birliğine karşı yaptığı haksızlıklar ve yıllar boyunca takındıkları bu "adaletsiz, kasıtlı ve sapkın" tavır, çooook ama çok büyük bir ayıptı vesselam.

Hele ki spor insanıyken filan!!..

Topunu düdüğünü miktiklerim :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder