27 Eylül 2016 Salı

Ne alaka :)

Ateizm ne ki..

Çıkar doğa üstü güçleri hayatından, vur götüne kişisel tanrıların, hepi topu bu.

Ee, sonra?

Birey olmak, aynı zamanda bir arada yaşama standartları, folklor ve alışkanlıklar, paylaşım, iş-emek, ekonomi-politik, vesaire...?

Hadi tanrının sözü olduğu iddia edilen kitapların sesini kestin, yaşama nasıl dahil olacaksın, nerede duracaksın, bunca bileşen arasında nasıl pozisyon alacaksın?

Ateizm'in ön gördüğü bir birey psikolojisi ve sosyal standartlar bütünü mü var?

Veyahut tanımlı bir ekonomik model veya iş-emek sistemi mi pompolar?

Ritüel üstüne ritüel, doktrin üstüne doktrin mi basar?

Alakası yok..

Ateist olan insan sadece "aha bak bu tanrının sözüdür" denilen şeye madik atar.

Ama bunlar dışında, yaşamın getirdikleri ve çelişkileri karşısında o da benzer sorularla başbaşadır ve karar verme ve seçim yapma yollarını arar.

Sonuç mu?

Sevgi pıtırcığı ya da Totaliter, neo-liberal ya da faşist, sosyalist veya nasyonal-sosyalist , veyahut komünist.. ya da bi boka yaramayan itin teki.. hedonist, hepsi mümkündür icabında.

Neden mi?

Çünkü gözden kaçırılan şey şudur:

Teolojik etik diye bişey vardır ve bu etik anlayış oldukça genellenmiş bir karakter ihtiva eder.


Lakin ateist etik diye bişey, beraberinde bir ikinci değer sıralamadığınız sürece genellenemez.

Yani, "Len olm öldükten sonna kıyamet cennet cehennem neyim yomuş e hadi iç edelim o zaman şu parayı, vuralım malın götüne!".. şeklinde özetlenebilecek bir "etik" yoktur, hiçbir zaman da olmamıştır.

Ve zaten tam da bu "yok"luk yüzündendir ki; Dinci tayfanın felsefe ile ilişkisi de anca yukardaki satırda ifade edebildiğim kadarıyla mutant bir zortlatmadır.

Misal..

Neden üretim araçlarının kollektif mülkiyetini savunuyorsun? Çünkü ateistim..

Neden serbest piyasa ekonomisine inanıyorsun?..Çünkü ateistim..

Neden kadının iş hayatında yer alması gerektiğini düşünüyorsun? Çünkü ateistim..

Neden ateistsin?.. Çünkü ateistim!

:)

Oldu mu şimdi?

E olmadı tabi...

Daha somut örnekler de verebiliriz elbette;

Aristotales mesela.

Sen onca bilgiyi koy kataloga, bul, yapıştır, paspartula, dön sonra doğada köleliğin izlerini ara..

Ya da Pierre Bayle  (1647- 1706) Mitoloji ve metafiziği küçümseyen şüphecilikle sahne aldığı o enteresan kavşakta.. (kendisi kırmızıda geçmedi ama çok adamı yolladı akan trafiğin ortasına)

Günümüzde de böyledir bu..

Modern zamanların ve kapitalist toplumun sınırsız tüketim kültürünü labaratuvar ortamında test eder gibi üretip pompalayan pek çok ideolog, veya çok uluslu şirketlerin başında yine aynı amaç tatkik ve strateji içinde orkestra şefliği yapan pek çok üst düzey yönetici ve bizzat sermaye sahiplerinin de birer tanrı-tanımaz olduğunu unutmamak lazımdır.

Hatta ve hatta, sosyal darwinizmle kafayı bozmuş çılgın ( ve ateist ) bir diktatör bile olabilir.

Ama sosyal darwinizm'in kendisi "idealist" bir uyarlamadır, ateist olsan kime ne fayda, vesaire..



Oysa ; Ateizmden farklı olarak,

Tanrıya inanan kişi mümin olur ve beraberinde kültürden sanata, eğitimden adalete, sosyal hayata ve hatta yatak odasında hanımına nası yaklaşacağından tutun da tuvalete nası girmesi gerektiğine kadar bin bir detaycılıkla tanımlanmış bir kalite standart prosedürünü onaylar.

Hazır paket proğram alır yani, ve satırlarla oynayamaz.

Aslen bundan dolayıdır ki, kişisel bir tanrıya inanılan bütün dinlerde insan bir birey değildir aslında.

Bir geçmişi, belleği, katmanlı tortularla birlikte sado-mazo çağrışımlara açık özlemleri ve bunların hepsini kapsayan/ kuşatan atmosferiyle bir "psikolojisi" olan / olduğu düşünülen bir canlı değildir daha doğrusu.

Ona bişey verirsin, okur ve iş biter, yeni bir insan olmuştur/olmalıdır artık. ( Buyrun bende hazır yapılmışı var der gibi)



Tanrı-kul ilişkisi bu anlamda devlet-memur ( veya memur-kağıt) ilişkisine benzer.

Çünkü aslolan tebligattır, bu da okuyup düşünsün diye değil, bi an önce tebellü edip gereğini yapsın diyedir. ( Düşünmesi gereken yüksek makamlar, zaten onun yerine ve en hayırlısıyla vesaire.. düşünmüştür)

Hatta bizzat Tanrı'nın kendisi bu anlamda en psikolojiksiz varlıktır.

Eğer yarattığı insanın psikolojisinden birazcık bile anlıyor olsaydı, kafirlere göndermeler yaparken onlar ki tebellü ettikleri halde inat ederler de etmemiş gibi yaparlar demek dışında bişeyler de yumurtlardı.

Neyse biz konumuza dönelim yine..

Ateizm tanrı inancını reddeden bir görüşler sistemidir, hepi topu bu.

Ve bu tanrı tanımaz görüşler sisteminin taşıdığı pozitif içerik kadar, kusurları da vardır, bunlar da ait olduğu dönemin bilim, felsefe ve sosyal-ekonomik şartlarının gelişmişlik düzeyiyle şartlanmıştır.

Örneğin köleci toplumda Thales'in, Anaksimandros'un, Heraklitos, Demokritos ve Epikuros'un eserlerinde sık sık tanrı tanımazcı unsurlara rastlanır, ama fenomenleri tabi yollarla açıklama gayretindeki bu tutum ve tavır, aslında biraz safdil biraz da spekülatiftir.

Örneklemek gerekirse bir yandan din reddedilirken diğer yandan tanrıların varlığı yadsınmaz, ya da dinin reddedilmesi yeryüzüyle ilgisiz bir tanrı ile birleştirilir.. e hadi o da olmadı "tanrı" fikri bütünüyle reddedilse bile, başka başka etik / fizik tartışmalara dalınır ve/ ama "köleler" yine bokun sidiğin içinde kalır..

Buna karşın, ortaçağ sonrası dönemde izlenen burjuva tanrıtanımazlığı, kilise ve din egemenliğinin kırılmasında çok etkin olmuştur.

Pek çok fransız materyalisti ve Feuerbach'ın eserleri, kilisenin reaksiyoner niteliğinin ortaya konması, gelişen bilim ve bilim felsefesinin dogmayı zorlaması, sekülerlik heveslisi "senyörlerin" ( asıl dertleri para) kilise boyunduruğundan/vergisinden kurtulması ve nihayetinde feodalitenin ortadan kaldırılmasına kadar uzanan dönemde önemli bir rol oynamıştır.

Ne var ki, bu da (burjuva tanrı-tanımazlığı da) tanrı figürünün taşıdığı anomalileri gözler önüne sermenin ötesinde, dinin kendi tarihsel kökenleri ve üretim ilişkileriyle olan ilişkisini ortaya koymaktan uzak, ayrıcalıklı bir sınıfın kendi içinde yürüttüğü ayrıcalıklı bir tartışma konusudur büyük oranda.

Son noktayı ise Marksizm koymuştur. ( Kavramlar ve bilgi,  taşıdığı her türlü içerikten öte, ve öncelikle, tarihsel bir mahiyet taşır..detaylarına girmiyorum)

Onun için..

Her ateiste kanmayın.

Her ateisti de materyalist ya da sosyalist-komunist neyim sanmayın :)




5 yorum:

  1. O zaman Gamarocum şunu demek yerinde olur.

    Tanrının varlığında yokluğunu aramalı, gücünü tamda görüntüsünde değil de işlerliğinde tartmalıyız. (Varolmak görünmekten ziyade işlemektir bence).

    Freud'u çok sevmediğini bilmekle beraber tanrı kaşıtlığında önemli bir kavşağı temsil ettiğini düşünüyorum. Kendisini biraz faza mekanik bulsam da, kendinden sonra gelen 20. yüzyılın büyük düşünürlerine birçok sorunla mücadele etmesi için önemli bir yol açtı. Freud'a göre tanrı tıpkı bir baba,, bir devlet erbabı vs gibi bir fallik gösterendir. 20. yüzyılın filozoflarının neredeyse tamamının kitabın tanrısıyla değil de bu fallik figürlerle derdi olduğunu görüp, 21. yüzyıl bilim adamlarının inadına kitabın tanrısına takmalarını, zamanın ilerlemesinin kafaların ilerlemesiyle eşdeğer tutulmaması gerektiğini düşündürtüyor bana.


    YanıtlaSil
  2. Merhaba Wallace, biraz geç görmüşüm ama kısmet diyelim..

    Freud'un konu bağlamında kritik bir kavşağı temsil ettiği husunda temel bir itirazım yok. En azından kendinden sonrakiler üzerindeki etkileri bakımından.. Yine de onun bizzat kendi paradigması içinde (tıpkı vulger materyalizmi reddetmesi ve "zihni faaliyeti" realiteyle yanyana yürüyen ama (!) realiteden bağımsızca donattığı bilinç altı (aslında dışı) ile "var etmesi" gibi, tanrıyı da kendi tarihsel bağlamından bağımsızca ele alması ve aynı paradigmaya bir ayna görüntüsü gibi nakşetmesi ... nasıl diyeyim bir tez çalışması olabilir belki .. naçizane en azından benim için :)

    Oysa burda, salınımı bozan daha kritik bir eklem noktası bulunmaktadır kanaatimce.. O da; "tarihsel olan ile mantıksal olanın birlikteliğine dair bir ince nüans...Kanaatimce, tam da bu noktada, yani Tanrı ve Ruh figürleri eni-konu değerlendirildiğinde, tarihsel olanla mantıksal olanın, absürdce birbirine karıştığı bir alan olması bakımından, üzerine bişeyler yazmayı hakediyor..

    Marksist bir analiz ile;

    Mantıksal olan; bir objenin veya fenomenin tamamlanmış/olgun halinin ve bu olgun hal'e ait özelliklerin birbiriyle ilişkisi, bağlılıkları ve karşılıklı aksiyomlarının bir ifadesidir.

    Tarihsel olan ise, o obje veya fenomenin gerçek oluşumu ve bu oluşum sırasında uğranılan temel durakların öyküsüdür.


    Tarihsel olanla mantıksal olanın birlikteliği, ayrı bir yazı konusu olabilir. ( Tarihsel mahiyetin kendine özgü kırınımları ve herhangi bir momentte mantıksal ( yani tamamlanmış) olanla çelişki gösterebilen sapmaları vs...) Tüm bunlar, meraklıları için, takip etmesi ve tartışılması keyifli konulardır.


    Lakin, din, tanrı, dini öğreti vs ise, bu birlikteliğe nasıl tecavüz edilebileceğini gözler önüne serebilmesi bakımından tam bir doruk noktasıdır.

    YanıtlaSil
  3. Şöyle ki;

    Semavi dinlerin tanrı ve ruh anlayışlarının tarihselliğine inildiğinde, bugün için olgunlaşmış bir hal ve mantık içinde tasvir edilip sunulan bu iki kavramın (tanrı ve ruh) aslında hiç de anlatıldıkları gibi olmadığı ve mantıksal olanın tarihsel olanı (yani asıl gerçeği) nasıl tahrif ettiği kolaylıkla izlenebilir.

    Animizden Kenan diyarının lokalize tanrılarına ve ardından dinler tarihinin benzersiz tuhaflığı içinde beliren peygamber figürlerine kadar daha nerelere..

    Bu anlamda en büyük ve benzersiz paranoya ise örneğin islamlık bünyesinde yaşanır;

    Çünkü tarihsel olanla izdüşümleşmeyen bir mantıksalı savunma adına, bizzat tarihi belge ve bulguların tahrif edilmiş olduğu iddaasındadır.

    Nam-ı diğer; montaj demiştir. (düpedüz kasıtlı montaj)

    Hanı şu; yauu işte tahrif edildiler anasını satiim.. bıngıldaklığı.

    Ruh ilk başta kan ve sıvıydı.

    Ve sonsuz sayıda nesne ve fenomenin herbirine tekil ve özel..

    Önce ruhlar genellendi, ardından her genellenen ruha bir yetkili..

    Kralımsı bir figür.

    Uzun lafın kısası; Tarihsel olarak irdelendiğinde bunların hepsi vardı ve herbiri kendi alanının uzmanıydı.

    Elini uzatınca dokunacak kadar da yakındı. ( kartvizitleri bile vardı: put, totem, sembol, vs)

    YanıtlaSil
  4. Zaten semavi dinlerin tanrılarının tek tanrı benim, diğerleri yalan diye yırtınıp durması bundandır.

    İşte bu "tek tanrılar" aslında günaha ve günahkar insana filan değil, bütün bir insanlık tarihin bıraktığı mirasa savaş açmışlardır aslında.

    Yani tarihsel olana..

    Yani gerçekte yaşanmış ve uğranmış duraklara.

    Museviler ve İseviler bu durumu: tanrı her tarihsel aşamada, insanlık kendi algısı ve birikimi içinde gelişirken, tanrıya ait yeni bir özelliği daha paylaşmıştır insanlıkla diye izah etmeye çalışırlar.

    İsraoğullarının kıskanç ve katliamlarıyla övünen tanrısından, evrensel olana ve tüm insanlığa..
    Sonra sevgi dolu İsa'ya ve tek olup her yeri dolduruşunun iç yapısına ve çalışma tarzına..

    Tek ama nasıl mesela?

    Baba oğul kutsal ruh işte. (please be kind and look at working mekanizma)

    Ya islam?

    Dedim ya islam benzersizdir.
    Çünkü nedir?
    Efenim bizzat tarihi belgelerin kendisi tahrif edilmiştir.
    :)

    Özet:

    Günümüzde insanlığa sunulan tanrı modeli, tarihsel süreç içinde belirli duraklardan geçerek olgunlaşmış* bir üründür (en azından bugünkü sunumu itibariyle)

    Buna karşın, bütün semavi külliyat ve iddiaları, geçmişte böyle olgun* bir tanrı hiç yaşamadığı halde, tarihin mantığa uydurulması çapozluğudur.

    İşte bu durum,- ve tam da bu yüzden- hemen yukarda belirtildiği gibi; aslında bütün bir insanlık tarihi ve bu tarihin bıraktığı mirasa savaş açılmışlığıdır.

    YanıtlaSil
  5. Yani ben Freud'u hala (kendinden sonrakiler için önemli bir tartışma zemini açması ve bırakması bir tarafa) "TANRI" yı da tıpkı "zihni faaliyet ve ben" gibi, "tarihle, tarihte yaşanmış ve uğranılmış olan gerçek duraklarla, realite ve bu realitenin üretim ilişkileri (yani geçim ve hayatta kalma ) ile olan dinamikleriyle yan yana, VE/AMA maalesef ki yine tüm bu realiteden bağımsızca konumlandırmış ve var ettirmiş olduğunu görüyor ve üzülüyorum açıkçası kendi adıma:)

    Sevgi ile Kal :)

    YanıtlaSil