5 Eylül 2016 Pazartesi

ulusal çıkar

Ne olduğu , kimler tarafından nasıl belirlendiği , etki alanı, biçimi ve sınırlarının nerde başlayıp nerde bittiği çoğu zaman pek de belli olmayan, ayrıca neyin ulusal çıkarın gereği olup neyin olmadığı gibi pek çok belirsiz ve tehlikeli boşluklar içeren küme, milliyetçiliğin olmazsa olmazı.

Adı üstünde "çıkar" meselesidir, lakin başına aldığı "ulusal" eki nedeniyle, bu denli "önemli"  bir şeyin kendini "fayda"ya gebe bıraktığı ilişkiler ağı oldukça karmaşıklaşır.

Ve bir rivayete göre, bizati bu karmaşıklıklar silsilesi vesilesiyle, sokaktaki adamın anlayacağı bişey olmaktan inanılmaz uzaktır, böyüklerimiz tarafından filan ayarlanır.



Aslında tuhaftır..

Çünkü çıkar diye bir şey, ( olsun mu olmasın mı tipi tartışmalardan öte) , evet, vardır.

Ve görünüşe bakılırsa, çook daha uzun süreler boyunca da var olacaktır.

O halde, güncel ve pratiğe ait sorun, bunun (çıkarın) neyin üzerine oturması/oturtulması gerektiği olmalıdır.

Mesela doğrunun mu?

Ya da gerçeğin mi?

Ya da o en çok "sevilen" haliyle, ulusun iyiliğinin mi?


O zaman hangi doğru, hangi gerçek, veya ulusun iyiliğini kim ve ne temsil eder.. ? Tonla soru peydahlanır.


İşte bu bağlamda ulusal çıkarın tanımı ve gerektirdikleri özelindeki sorun, devletin ya da her türlü hakim otoritenin yaşama müdahele etme aracı olan "siyaset" ile "etik" arasındaki ilişkiye ait bir sorun olmalıdır.

Lakin bu ( bakın ama bu sefer ve gerçekten) hiç de basit değildir.

Çünkü tek bir çıkar ve ona eşlik eden faydanın "etik" çerçevesinde değerlendirilmesi bir yana, etiğe uygun olmayan bir durumun bir ülkenin ya da ulusun çıkarına olup olamayacağı gibi daha temel bir sorunsal da masa üstündeki yerini alır.


Bu hem çok zor hem de zihin bulandırıcı bir süreç olarak yansır.

Çünkü belirlenirken tabi olmadığınız ama pek çok yerde yüzleşmek durumunda kalabileceğiniz ulusal çıkar kavramı, kollektif bir hafıza üzerinden alt beyine kadar uzanabilecek etkileriyle geçici körlük, bakıp görememe, empati kuramama vs gibi daha pek çok algı problemi de yaratabilir.

Almanya'nın savaş sonrası kucağında bulduğu yahudi meselesi, ya da ilk büyük savaş patladığı sırada ingiltere'deki kadın hareketlerinin bir çoğunun savaş koşullarında eylemlilik süreçlerini askıya almalarıyla birlikte, diğer bir kısmının ise bunu hiç umursaması vs. gibi "durum" ve "tavırlar" konu bağlamında en çarpıcı örnekler arasındadır.

Bizdeki karikatürize muadili olabilmesi açısından ise, şundan daha 7-8 sene önce her türlü manyaklık ve gırtlaklığın vücut bulduğu isviçre maçındaki olayların baş planlayıcısı ve uygulayıcısı olan çok muhteşem Fatih Terim hazretlerinin de buyurduğu üzere; "beyler bu bir milli meseledir, şimdilik üzerine gitmekte kimseye fayda yoktur" şeklinde süper özlü bir söz olarak rafine ve sap gibi
ortadadır.




-nassı yaneeaa?
-uyan olm, karşı taraf isviçre!
-hee, tamam o zaman.

!?

Kim ki ben bir birey olarak siyaset ile etik arasında yolumu kaybetmem ve tavrımı ona göre alırım diyebiliyorsa, ne mutlu ona.

Not: 10 yıl oldu, şu İsviçre maçında kim ne halt yedi, lafı bile açılmadı. ( ulusal çıkar anadınmı )

3 yorum:

  1. Etik ölür. Sesi duyulmasın diye kapılar siyaseten özenle kapatılır.Amen

    YanıtlaSil
  2. Vatansızlığın kucağına itilmek gibi sanki.. Heryerde "dayak yiyenlerden" olmak.

    YanıtlaSil