10 Eylül 2016 Cumartesi

Vulger materyalizm ( delikanlı materyalizm : )


Bir kavramın tarihsel mahiyeti neden önemlidir?
Veyahut bu tarihsel mahiyet göz ardı edilirse "güncel"e ait ne türlü "şaşılıklar" yaşanır/ yaşanabilir.. işte tüm bu ve benzeri soru(n)lar, felsefe tarihine "mizahi" linkler atabilmenin en biricik ve keyifli yoludur kanaatimce..

Tıpkı materyalizmin kendi tarihselliği üzerinden takip edilmesi ve bu izcilik faaliyeti sırasında karşımıza çıkan " vulger materyalizm" gibi.

Nam-ı diğer ( kendi tabirimle ve naçizane) en "delikanlı" maddecilik meselesi..

Şaka değil..

Öyle ki;

Günümüz mahallesinde karşımıza çıkan adama "aman ne feodal şeysin" dercesine sanki :)




Oysa bu,gerçekte ( ve gerçekten) böyle midir acaba?

Hani ne zaman bir din-iman tartışması açılsa; karşıdaki imamın ( veya papazın:) zaten siz materyalistler de insanı kan ve kemik torbasından ibaret gören ne ruhsuz (!) şeylersiniz vesselam!.. demesi gibi. ( Bakınız bilimum cemaat ve harun yahya tayfası)

Peki nedir aslında ,adı bile -en azından felsefe tarihindeki orijinal haliyle- bilinmediği halde, bu kadar "revaçta" ve "kullanımda" olan bu maddeci muamma?

Bugünkü yazımızda bunu irdeleyeceğiz naçizane, he he :)

Efenim, "vulger materyalizm" denilen şey, 19. yüzyıl felsefesi içinde,tabiat bilimlerindeki hızlı gelişmelerin ve ard arda gelen yeni buluşların, daha önceki dönemlere ait idealist ve dini görüşleri alt üst etmesinden cesaret alarak ortalığı yardırmış bir tepkidir aslında. ( özellikle de alman idealist felsefesine karşı)

Ki bu durum, tam da yazının başında söz ettiğimiz haliyle ( yani bu tarihsellik içinde) son derece normaldir.

Neden mi?

Çünkü özellikle o yüzyıllarda başlamak kaydıyla, tabiat bilimlerinde yaşanan "müthiş" gelişmeler, buluşlar, keşifler vs.nin etkisiyle (ki bu gelişmeler, bilimin bugün anladığımız anlamda bilim olmaya başladığı ve bu bağlamda kritik denilebilecek bir eşik'in aşıldığı bir muhtevaya sahiptir) yüzyıllar boyunca insana, topluma ve doğaya atfedilmiş hemen bütün felsefi/ idealist teorilerin "konkordata" ilanı benzeri bir durumla karşılaşmalarına neden olmuştur, deyim yerinde olacaksa..



Hatta bu etki ( daha doğrusu tepki) öyle dramatik bir çığlık ve inkara dönüşmüştür ki, o güne kadar "felsefe" diye pazarlanan ne varsa, bunların topunun koca bir "hilekarlık" veya "sahtekarlık" olarak görülmesine bile vesile olmuştur bir anlamda..

İşte benim, vulger materyalizmi "en delikanlı" maddecilik olarak payelendirmem tam da bu noktada anlam kazanır zaten.



Evet evet, en "harbi" ve en "bıçkın" delikanlıdır o, bunca manyaklık arasında.

Eğer karikatürize etmek gerekirse:
Ne mucizesi kardeşim, o magnetizma! Ya daaa..Ruh değil efenim, mıktanıs!.. lütfen!.. lütfeeaaeaann!.. vesaire :)

Lafın kısası; "Alem göt olmuş abi!!.."  ...demişlerdir aslında. Tabi ki "kendine özgü" anlamıyla :)


Zaten Vogt, Büchner, Moleschott gibi düşünürler de, hiç de haksız sayılmayacak bu ve benzeri gerekçelerle felsefi hilekarlık olarak nitelendirdikleri böyle bir geçmişin karşısına, biraz da bu hırs ( ve karşı söylemlerle) çıktılar.

Nihayetinde din ve bin kusür yıldır hristiyanlığın yetiştirmesi gibi büyütülmüş olan idealist felsefe ürünü tonla abuzittinliğin karşısında, keskinliği ve kesinliği su götürmez bir kılıcı andıran ve yenilmezce görünen "bilimle" silahlanmış bir vaziyette..

Felsefe yalan, tabiat burada şiarıyla..

Ve buradan başlamak kaydıyla, dur durak bilmeden devam etti seferleri.

Sorsan; hiçbir engel yoktu aşamayacakları.

Kılıçları keskindi.

Üstelik ( ve zaten) yalan dolandı öncesi.

Sonuçta; Bilinci ve sosyal fenomenleri bile, bütünüyle fizyolojik süreçlere indirgemeye kadar gitti bu pozitivist tepki.


Ağlıyorum çünkü hormonlarım var, böyle düşünüyorum çünkü şöyle şöyle bir iklimde yaşıyorum, konuşuyorum çünkü muz yiyorum.. gibi..gibi..

Ve düşüncelerimizi, duygularımızı, kavramlarımızı dahi içine alır bir biçimde, herbişeyin ( ama herbişeyin) mutlak belirleyicisi olan somut fizyolojik süreçleri arayıp durdular...arayıp durdular..

İşte tüm bu ahval ve şerait içinde, vulger materyalizmin en azından başlangıçtaki kabalığını, hatta aynı reaksiyoner tavır içinde hilekarlık olarak gördüğü felsefeyi bile reddedip kimi felsefi problemleri de yalnızca bilimsel somut araştırmalarla çözmeye kalkışmak gibi inatlarını bugün belki gülümsemeyle karşılarken.. bu "şekillenmeye" eşlik eden tarihsel inceliği göz ardı etmemek gerekir.


Gelelim, bu tarihselliğin okunmadığı durumda yaşanan saşılıklara..

Aslında, az biraz felsefe okumuş sıradan bir insan bile, vulger materyalizmin yukarda sıraladığımız haliyle tasavvur ettiği önerme ve genellemelerin, Marksizm'le ve diyalektik materyalist tarih anlayışıyla zerre alakası olmadığını görebilir.

Yani nedir?

Mesela; insan et, kan ve kemikten oluşmuş bir torba değildir :)

Veyahut;

Üzülürüz çünkü hormonlarımız vardır önermesi, son derce eksik ve indirgemecidir.

Yetmez yani bunlar, insanı, duyguları, düşünceleri vs. anlamaya.



Zaten; Marksist literatürdeki hiçbir kategori, aha budur, bu da bundan gelir şeklinde kaba bir nedensellikle ele alınmamıştır.

Önce mevcut soruya felsefenin temel problemi etrafında bir cevap verilir, ve/ama sonrasında bu cevabın ancak felsefenin temel problemi çerçevesinde anlamlı olduğu, öte yandan aynı kavram ve kategorilerin "pratikte" mutlak bir şekilde karşı karşıya getirilmesinin "ahmaklık" olduğu bile söylenir.

Bilakis, sebebin sonucu etkilediği kadar sonucun da sebebe etkidiği bir karşılıklı bağlılık içinde, ince bir dantela gibi dolanır realite. Örneğin Sosyal varlık-Sosyal bilinç ilişkisi, tekil-tikel-tümel ilişkisi, madde-bilinç ilişkisi, alt yapı-üst yapı, pratik ve teorik, vesaire..

Ama (ve hala!) ne zaman materyalizm konusu açılsa, birilerinin keh keh geğirip efenim zaten size göre insan sinir damar yumağından ibaret, amanin hormon topum bilinçsiz" molekülüm .. filan demeleri..

Hakkat enteresan bi "ruh hali" olmali :)

Benim çocukluğumda, arabeskçisi popçusu, türkücüsü fantezicisi, her yıl yeni bir albüm çıkarırdı.

Hiç şaşmazdı.

Yeni yıl, yeni albüm.

Şimdilerdeyse çok farklı.

Nerdeyse 4-5 yılda bir filan çıkıyor albümler.( hatta bazen daha da fazla)

Niye acaba?

Sanatçının siniri damarı hormonu filan bitmediğine göreee..

Ruhu bitmiştir kesin!

Hahahaha :)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder